08 Kasım 2017

Çan düğünü, aying














Kendinizden bir şeyler bulacaksınız...
İşte ayingler
Ayıng… Aying…
Kelimenin aslı ahenk yani kastedilen, eğlencenin ahenkli oluşudur.
Eğlence ya da iğlence.
İğlenmek aynı zamanda muhatabını ciddiye almamak, dalga geçmek manalarına da gelir.
Bir iddiaya göre aying; ayin’den de gelebilir.
Bunu filologlara havale ediyorum.

Düğün dramatik bir eğlencedir.
İçinde mutlulukla beraber kederi de barındırır.
Yeni yuva heyecanı ve mutluluğu; yuvadan uçmanın elemiyle çok zaman düğüm olur gelinlerin boğazına.
Gerçi hem ağlarım hem giderim derler…
Çok da ciddiye almaya gelmez o gözyaşlarını…
Yoksa tohuma kaçma ihtimali de var kızlarımızın.
Kapıdan çıkmak varken kapıda kalmayı kimse istemez herhalde.
Mahallenin iğlencesi olmak düşman başına…

Aylar öncesinden, günü belirlenen ayıngın iki önemli ayrıntısı vardı.
Birincisi saz ekibinden tarih almak; ikincisi davetiye.
Davetiye yakın zamana kadar ambalajlı şekerdi.
Sağdıçlar için mendil...
Gariptir, bu davetin adı okumaktır.
Seni okudular mı gız? 
Ben onları hem sünnete hem hatime okuduydum, onla beni okumamışlar… 
Gibi pencerelerden zaman zaman seslerin yükselme ihtimali her daim vardır.

Ayınga davetsiz gelen bir zümre bilirim.
Mahallenin delikanlıları…
Çok zaman damadın, daha ziyade dünürün başına beladır bu gençler.
Bu vakte kadar mahallenin namusunu onlar koruduğu için; delikanlı parası alınır kız çıkarmak için.
Tabi, hiç kimse kanı delilerle dalaşmanın derdinde değildir.
Çok büyük aksilik olmazsa anlaşılabilirdi efebaşıyla.
Zaten anlaşma sağlanamazsa muhtemelen kavga çıkar, düğün dağılır ve kötü bir hatıra olarak gelinle damada hediye edilirdi.

Davetsiz misafirlere, davulcuyu da ilave etmek isterdim.
Ama benim şahitlik ettiğim ayınglarda,
Pekâlâ bu işi meslek edinmiş çalgıcılar yapardı.
Bu akşam mahallemizden kız çıkaracağız.
Herkes hazırlansın.
Gelin damat muradına zaten erecek.
Ama telaş mahallenin diğer bekarlarındadır.
Kızların görücüye çıktığı yegane merasimlerdir bu ayınglar.
En şık elbiseler, arkadaşların da görüşleri alınarak giyilir, annelerin beğenisine sunulurdu.
Aşırılıklar küçük bir azarla düzeltilirdi.
Onay çıktığında kızlar önde, anneler arkada düğünün yapılacağı sokağa doğru yol alınırdı.

Muhtemelen annelerin elinde oturakları olurdu.
Zira ayıngın sonuna kadar ayakta duramazlardı.
Şayet düğün sahibi, ahşap kalaslardan oturacak yer hazırlamadıysa bu oturaklar hayati önem taşırdı.
İki küp takozun üstüne çakılmış tahtadan ibaretti bu oturaklar.
Kalabalık yavaş yavaş toplanmaya başladığında sanki herkes yönlendirilmiş gibi her zaman ki oturma düzenini alırdı.
Anneler oturaklarında, kızlar onların arkalarında...
Böylelikle kızlar, küçük bakışmaları, kaçamakları annelerinden gizlerlerdi.
Kime göz kırpar kızlar.
Tabi ki karşılarında konuşlanmış delikanlılara.
Bizim tabirle manitalarına.
Orta yerde oynayanlar ya nişanlıdır ya da gelin ile damadın yakınları.
Sevdiği oğlan ordaysa kızlar oynayamazdı.
Neden? Tabi ki kıskançlıktan.
Ola ki kız oynar, biri tarafından görülür, beğenilir, maazallah başa bela olurdu.

Ayınglarda en sevmediğim manzara kınaydı.
Beni mazur görün.
Ama en mutlu gününde ağlanmaya zorlanan gelinlere hep acımışımdır.
Ağladığı zaman mesele yoktur da; riyakarlık kabiliyeti yoksa:
Baba evinden çıktığına seviniyor herhalde. 
O anadan kurtulduğuma ben de olsam sevinirim. Gibi yorumlardan da nasibini alırdı gelinler.

Davul ve gırnata eşliğinde ve sağdıçların refakatinde, kına tepsisi elde orta yere gelirdi merasim taburu.
Sağdıçların söylediği türkülerle geline baskı kurulur, ağlaması umulurdu.
Kına yakma işlemi devam ederken gazete kağıdına sarılmış bir yakımlık kınalar davetlilere dağıtılırdı.
Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar…
Evi kursunlar da varsın yüksek tepede olsun.
Ev sahibi olmak, kız isterken en büyük pazarlık vesilesidir.
Oğlunuzun evi var mı?
Çok zaman yaptığı işten daha önemli olmuştur ev.
Çünkü ev kendinin olduğunda oğlan tarafı da kız tarafı da evin iaşesini idare edebilirdi.

Erişte, bulgur, pekmez, reçel, salça, turşu, vesaire erzaklar zaten kilerde.
Yöremizin hem en hoş, hem de en kötü yönü bu: Kırkına kadar çocuğa bakmak.
Gerçi kırkından sonra da toruna bakılıyor.
Yani ömür boyu çocuklar sigortalı.
Burada önemli olan ömrün boyu…
O yüzden ne yapın edin, bir arsanız bari olsun kız istemeye giderken.

Ben daha kestirme bir yol biliyorum ama.
Neyse… Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürüp evlenme çağındaki kardeşlerime yanlış örnek olmak istemem. Unutun bunu…
(Kız kaçırmak… Her ne kadar adli bir vakıa olsa da yöremizin aşina olduğu bir kavramdır bu. Çok yadırganmaz kaçaklar. Gençler ya bir anlık telaşla ya da istedikleri halde müsaade alamadıklarından başvururlar bu yola. Bir sebebi daha var o da: Arabesk müzik... Ama her halükarda aileler affeder ve her şey sıfırdan ele alınır. Genç çiftler, düğünü yapar. Yükü aileler çeker.)

Ayınga geri dönüp eğer oynama sırası bize geldiyse şöyle bi dönüverelim.
Efebaşı önde sigaralar ağızda, başlar geri yaslanmış, kollar kartal kanadı, gömleklerin yakası normalden iki düğme aşağıda…
Dairesel hareketin ardından damatla başlayan ikişer kişilik gösterilerde her delikanlı kendini gösterme fırsatı bulurdu.
Siz hiç onların sevgilisinin yerine kendinizi koydunuz mu?

Kız saçların ne kara
Ondan olur makara
Karagözlü yârime
Yakışmıyor sigara
Yalellim yallah

Herkesin oyun havası farklıydı.
Saz ekibiyle aramızda önemli bir anlaşma dili vardı.
Orkestraya yapılan gizli işaretle beraber, uyum içinde aynı ritimde şovumuzu tamamlardık.
Bizim favorimiz çiftetelliydi.
İşte tam o ara, önemli bir ayrıntı devreye girerdi. Damat anası ya da babası davulcuya para verir, davulcu onu damatın başının üstünden geçirirken coşkuyla cabooo! diye bağırırdı.
Ne kadar aşkla şevkle bağırırsa o kadar cabo yapacağını düşünürdü.
Bir ara paraları toplamaya çalışırken davul çalmayı unutsa da sonradan toparlardı işi.
Ancak bu arada ritim gittiğinden oyuncuların yanlış bastığı da olmaz değildi.
Bu karışıklıktan dolayı saz ekipleri bir çözüm bulmuşlar bu işe. Ekibe bir tane tef ilave etmişler. Tef, çanak şeklinde olduğundan ve yine yardımcı ses olduğundan akışta herhangi bir sıkıntıya sebebiyet vermiyor. Onların sıkıntısı da; cabo basanlar fazlalaştığında yere düşen paraları, mahallenin afacanlarına kaptırmaktı. Atik davranmak zorundaydılar, bu yüzden kan ter içinde kalırlardı.
Düğün bittiğinde kalabalık yavaş yavaş dağılır, meydanda sağdıçlar ve yeni çift kalırdı. Duam o ki; Allah kimseyi insafsız sağdıçların eline bırakmasın.
İki kişilik bir kapı, dünyaya kapanır.
Yeni ve huzurlu sabahlara aralanmak üzere.
Mutluluklar sizlere…
Balayınız, bal ömrünüz olsun…
Evinizde bakabileceğiniz kadar dada*…
Ve dünyada mekânınız Çan, ahirette cennet olsun, …

Dada: Çocuk, bebek manalarındaki yerel söyleyiş.

Fazıl Sayın
Paylaş