Gülcemal |
Gülmeyen cemaller gülçehresinde
Üzerinde iki baca, dört direk
Limana demir atmış üzülerek
Cehennem yeri adeta Selanik
Ege denizi ağlıyor, beyaz kule üzgün
Minareler mahzun, ezanlar susmuş
Arkamda kalırken memleket
Limandaki dalgalar bile ağlıyor bugün,
Gül çehresinde gülmeyen Cemal' ler taşıyan gemi...
Onun hikayesi bir (vapur) gemiden çok daha fazlası. İnsan bir ömre neleri sığdırabilir ya bir (vapur) geminin hayatına neler sığabilir? Güvertesinde acıyı, sevinci, göz yaşını, mutluluğu, mutsuzluğu taşımış, kavuşmaya, ayrılığa kısacası bir devre tanıklık etmiş gemidir o.
1873 yılında Kuzey İrlanda' nın Belfast şehrinde tezgaha kondu, 15.07.1874' te denize indirilip seyir tecrübeleri yapıldı. 1875 yılında çalışmaya başladı. İki bacası, dört direği, ince formuyla görenlerde hayranlık uyandırıyordu. 5000 beygir gücünde 3 genişlemeli makinesi, 8 adet çift kazanlı buhar kazanı olup, 7 metre çapında dakikada 52 devir yapan pervanesi zamanın teknik harikasıydı. Günde 85 ton kömür yakıp 14 deniz mili hız yapıyordu. Toplam 1100 ton kapasiteli kömür depolarına sahip olup ilk adı Germanic tir. 1.mevki 220 yolcu kapasiteli. 2. mevkide 1500 yolcu daha sonraki tadilatta 900 kişi kapasiteli kamarası vardır (Farklılık arz eden bilgilerde vardır, inşaa edildiğinde 220 x 1.sınıf, 1500 x 2. sınıf / 1905' ten sonra 1.750 yolcu kapasiteli 250 x 2. sınıf, 1500 x 3.sınıf) Uskurlu ilk nesil transatlantik tir. Daha öncekiler yanda çarklı vapurlardır. Bir özeliği de istenildiğinde yelkenli olarak kullanılabiliyordu. Daha sonrakilerde bu özellik yoktu.
19. ve 20. yy.da gemilere isim verilirken mitolojiden yararlanılırdı. Bu nedenle ismi Germanic olmuş aynı firmanın yaptırdığı çağdaşı olan Britanic ve daha sonra üretilen Titanic' in isimleri de bu şekilde konulmuştur.
Gülcemal olarak mübadilleri Türkiye' ye taşımasından çok önce 30 Mayıs 1875 yılında Avrupa kıtasından göçmenleri yeni kıtaya umuda yolculuklarında görürüz Germanic' i. 1875 ve 1904 yılları arasında 60.000 göçmenin umuda yolculuğuna tanıklık eder. Onların yeni bir dünya'ya umutlarını, hayallerini taşımıştır. Bu taşıma esnasında bir başarı ödülüne de layık görülür Germanic Atlantiği 7 gün 15 saat 17 dakikada 15,79 mil ortalama hızla geçen ikinci vapur oldu ve mavi kurdela ödülü aldı.
21. yıl sonra 1895' te makineleri elden geçirilmiş, hızını arttıran donanımlar eklenmiştir. 1899 yılında Newyork limanında kömür almak için demirlemiş bekleyen Germanic' in başına üzücü bir hadise gelir. Yağar kar ve buzlar Germanic' in yelken ve direklerinde birikip onun soğuk sulara batmasına neden olur. Bu limanda olması şanstır ve bir yanından rıhtıma yaşlanmış olarak kurtarılır.
1905 yılında satılmış ismi de Ottawa olmuştur. Denizlerde 1,5 milyon mil yol yapmış bu gemi 1911 yılında Türk denizleriyle buluşur. Nihat, Hamdi ve Abdurrahman beyler tarafından 25.100 altın liraya satın alındı ve Eğer müsaade ederlerse Padişah V. Mehmed Reşad' ın annesinin ismi Gülcemal' in ismini vermek istemeleri üzerine ismi gül çehresi, gül gibi güzel Gülcemal oldu.
Atatürk Gülcemal vapurunda |
Gülcemal Atatürk'ü pek çok kez ağırladı.
Ve Cumhuriyet yılları... Gülcemal, Cumhuriyet döneminde de önemli görevler üstlendi. İsmet Paşa ve beraberindeki heyeti Lozan’ dan İstanbul’ a getirdi. Yine Yunanistan ve Türkiye arasında yapılan nüfus mübadelesinde aktif görev aldı. Selanik ve Girit’ten Türkiye’ye gelen mübadilleri İstanbul, İzmir ve Karadeniz limanlarına taşıdı. Mübadilleri taşıdığı bu seferler sırasında acı tatlı bir sürü olaya tanıklık etti.
Edirne’de yaşamış bir Selanikli göçmenin anlattıkları şöyle;
Asıl vatanımız Türkiye idi, bilirdik...
Ama, oralarda doğduk...
Ben Vardar Nehri kıyısında bulunan, Yenice-i Vardar'a bağlı Işıklar( Aşıklar) Köyündenim. (Şimdi ki Evropos Belediyesi Kılkış'a bağlı) Çok yeşildi köyümüz.
Anamın yaptığı mercimekli börekleri yer, oyunlar oynardık. Anam duldu. Çağlayı andırır gözleri vardı.
(Ölene kadar bana her haliyle Selanik’i hatırlattı, bu yüzden Yeşil Gözlü Selanik derdim ona)
Çok güzel ve çok çalışkandı. Fakirdik. Zeytinliğimiz, üzümlüğümüz yoktu. Bulgur, bulamaç yedirerek büyüttü anam bizi...
Yabancı askerler kendisinin güzelliğini fark etmesin diye kömür isi sürerdi yüzüne. Hep soğan yerdi anam. Bir yabancı erkek yanına gelince, ağzı koksun, kendinden tiksinsin diye. Öyle korkardı.
Bu yüzden en çok o sevindi Türkiye’ye gelecek olmamıza. Kendini güvende hissedecekti çünkü Türkiye !!! için;
Direği sağlam bir gök kubbe o topraklar derdi hep...
Ben sekiz yaşındaydım oradan ayrılırken. Yanımıza eşya almadan at arabasıyla yola çıktık.
Önce Selanik’e geldik. Selanik’e vardığımızda ilk defa gördüğümüz Beyaz Kule çok etkiledi hepimizi.
Burada, diğer kasaba ve köylerden, Mayadağ’dan, Gümence’den gelip aylardır bizi götürecek olan vapuru bekleyen başkaları da vardı.
Bekledikten sekiz gün sonra Gülcemal Vapuru göründü. Uzaktan Gülcemal inşallah cemalimiz güle döner dedi anam.
Çok kalabalıktı. Vapurda hastalananlar ve ölenler oldu. Ölenler hastalık yaratır endişesiyle denize atıldı...
Önce Tekirdağ’a geldik. Sonra İstanbul’a. Köyden başka ailelerle beraber bize gösterilen yerlere baktık. Anam Boğazı görünce
Ben buralarda duramam dedi...
Buranın deresi çok büyük kızanlarım suya düşer.
Bugün hala hatırıma geldikçe gülerim rahmetlinin bu sözüne.
Çoğunluk ilk önce Hayrabolu ve sonrasında Kırklareli merkezine yerleştirilirken, biz Edirne’ye yerleştik işte. Bir Rum ailenin viranesiydi ilk oturduğumuz ev. Sonra değiştirdik.
Yerliler
Yarı gavur dediler önce...
Sonra iyi komşu olduk tabi. Derken evlendik, çocuklarımız, torunlarımız oldu. Buralara kök saldık bu sefer. Annem,
Atatürk’ten Allah razı olsun.
Bizi o kurtardı.
Yeni bir hayat sağladı. diyordu.
İstanbul deyince aklıma Gülcemal gelir,
Anadolu'da toprak damlı bir evde
Gülcemal üstüne türküler söylenir...
Süt akar cümle musluklarından;
Direklerinde güller tomurcuklanır
Anadolu'da toprak damlı bir evde çocukluğum;
Gülcemal'le gider İstanbul'a
Gülcemal'le gelir...