30 Mayıs 2020

Osmann, Osman


Bizi izleyen ve okuyanlar zaman zaman kalemi sıcak ve kuvvetli arkadaşlarımızı blogumuzda misafir ettiğimizi bilirler. Yine öyle bir noktadayız. İstanbul Teknik Üniversitesi' nden sınıf arkadaşım Osman' ı taktimimdir; bakalım Osman kadar sıcak, samimi ve doğrudan kendini anlatan bir mühendis aktivistle tanışmış mısınız görelim? 

Dostlarım,
1961 yılı ocak ayında Artvin, Arhavi, Dikyamaç köyünde bir dağın tepesinde ebesiz yedi aylık doğmuşum. Göbeğimi rahmetli anacığım kesmiş.. Ancak avucuna sığabiliyor muşum.
Bana bakıp bakıp ağlarmış, ben de doğduğumda herkes gibi ağlamışım. Tabii anadilim Lazca. Dört yaşında terzi babamın işi nedeni ile İstanbul' a gelince Türkçe öğrenmeye başlamışım.

Benden bir yaş büyük ablam ilkokula gidince ben de gideceğim diye evden kaçtığımdan sadece ablamın nüfus cüzdanını gösterip bunlar ikiz diye kayıt yaptırmış babam, ama ablamdan önce ben okumayı sökmüşüm. Üç sene yan yana sırada oturmuşuz. Sonra bu çocuk çok küçük diye beni sınıfta bırakmışlar.
İstanbul Şehreminili olmuşum. Bu yüzden Ereğli mah. Saray meydanını çok severim. Millet caddesinin her iki yanında da oturmuşuz, daha o yaşlarda dörder şeritli çift yolda kazaya kurban gitmeden uzun yıllar gidip gelmişim.

Doğduğum topraklar yemyeşil ve her çeşit meyve ağaçları ile dolu olduğu için ağaca daha üç yaşında tırmanmaya başlayıp dalından meyve yemeyi çok severdim. Hala Öyle ..

Şehremini İbrahim Alaettin Gövsa ilkokulu ,
Şehremini Lisesi orta kısmı,
İstanbul Şehremini Lisesi ve İTÜ Kimya-Metalurji Fakültesi
Kimya Mühendisliği' nden mezunu oldum.
78 kuşağı olmaktan gurur duyarım...

Sevgili babamı 1979 yılında kaybettim, ben daha 18 babam ise 49 yaşındaydı. Biz dört kardeşiz. Annem 12 yaşımdan beri ayrıydı.
Boşanmadılar ama ayrı yaşıyorlardı, ben babamla beraberdim. Daha 13 yaşında yemek, çamaşır ve ev işleri ile tanışmışım. Elde çorap yıkamayı, süpürge ile toz kaldırmadan yer süpürmeyi babamdan öğrendim.

Zaten babamın konfeksiyon dükkanında yaz tatillerinde ara ütücü olarak çalıştığımdan kalıp, kesim, dikiş, ütü vb. işleri yaptım, öğrendim. Kader, hayat bu ya kimya mühendisi olup sonra da iplik ve kumaş boyacısı oldum. Yani baba mesleğini bir adım ileriye taşımıştım. Türkiye' nin en köklü bir entegre tekstil fabrikasında mesleğe başladım. Kimya nankör meslektir derler. Tekstil de ondan nankör, çok yorucu bir iştir. Yedi gün yirmi dört saat üç vardiya çalışma sistemi vardır. Bu iyi takım olma, dayanışma ve ortak akıl ile bilgiyi kullanarak kombine çalışmayı gerektirir.

İlim, bilgi ile desteklenmiş ortak akıl çok önemlidir. Bunu gördük. Biz buna bilginin gücü diyoruz.
Kaliteli ve uygun fiyatlı ürün üretimi, yani verimlilik ancak böyle mümkün olmaktadır. Yıllarca yani otuz sene tekstil boya terbiye işi ile uğraştım . En zor krizli bunalımlı dönemlerde fabrikalar kurup bacayı tüttürüp üretim yaptım. Eğitimli iş gücüne saygım bu yüzdendir. Saygı, sevgiyi doğurur. Sevgi ile çalışmak ahenk yaratır. Ahenkli çalışma verimli üretim ve kalite demektir. Bunu yaşadık. İşte bu yüzden emeğe alın terine saygım büyüktür. 2016' da emekli oldum .

13 yaşından 18 yaşında üniversiteli oluncaya kadar yaz tatillerinde Dikyamaç köyünde çiftçilik, tarım ve hayvancılık işlerinde yardımcılık yaptım. Ot kesmek, çay ve fındık toplamak inekler için yem hazırlamak önemliydi. Ceviz ağacını çok severim ve görünce sarılırım hemen. İşte bu yüzden sincabı da çok severim. Maskotum sincaptır benim. Çok seri hızlı ve akıllıdır, işini hızlı ve iyi görür. Bizde fındık Dünya tatlısıdır.

Evin kedisi köpeği olduğu için onlarla birlikte büyüdük. Köpek en iyi dosttur.
Kümesten ellerimizle yumurtayı alır pişirirdik. Ama hepsini toplamazdık. Follukta hep birkaç yumurta bırakırdık. Civcivleri, piliçleri çakaldan, yırtıcı şahin ve doğandan korurduk.. işte bu yüzden ihtiyacı olanları korumayı kollamayı öğrendik.

Ihlamur ağaçlarının çiçekleri bizim, yaprakları ise ineklerin idi. Üç senede bir budardık. Yararlı olurdu.
Ihlamur ağacı en beğendiğim ağaçlardandır. Kuşlara yuva, arılara bal kaynağı. Var mı böyle bereketli ağaç.

Deniz den dereye köyden yaylaya bütün doğaya aşık oldum. Zirvelerden pınarlardan çıkan ilk suyun ırmakla sonra dereyle kavuşup denize ulaşmasına kadar adım adım gördüm.
İşte bu sebeple güzel pınarlardan billur gibi soğuk su içmekten çok hoşlanırım. Bu yüzden dağlara ve suya aşık oldum. Kırmızı benekli alabalıkları tutup elime alınca onları da sevdim. Küçük olanları karışlayıp geri suya atardım.

Yaz günü dereyi çamurlu suyla bulandırıp güneşin altında kepçe ağla amcamla balık avladığımızda bazı balıkları o görmeden suya geri yollardım. Elimizdekilerin fazlası ile yeterli olduğunu düşünürdüm.

Alabalıklar bildiğiniz gibi çok kıvrak ve güçlüdür. Mücadeleci ve akıllıdır. Gövdeleri üzerinde sürünerek en sığ suda hatta karada ıslak zeminde bile ilerlerler. Kolay kolay ölmezler. Şelalelerden yukarıya çıkabilen, zıplayabilen muhteşem varlıklardır. İşte o yüzden yaşam mücadelesini gördüm öğrendim.

Mayıs ayında renk renk kelebekler yusufçuklar larvalar onun beslenme zincirinde yer alırlar. Ha bu arada çamurlu bulanık suyu hiç sevmediklerini, kenar kuytu yerlerde kumun üzerine yatarak korunmaya çalıştıklarını gördüm. Çamur onların solungaçlarını tıkadığı için çok tehlikeli idi. Sular her ne kadar çağlayarak akıp çok bol oksijen taşısa da yine birkaç günden fazla çamurlu su kötüydü.. işte bu yüzden kirli bulanık suları sevmem. Hele suyu bulandıranlar kişilerden ve bulanık havalardan hiç hoşlanmam.

İşte bu yüzden açık, şeffaf, berrak olmayı severim.
Dostlarım benim ne düşündüğümü nasıl olduğumu bilirler. Dosdoğru konuşmayı severim. Gerçekler gibi açık net ve anlaşılır olmak çok önemlidir benim için.

Tabiat, habitat ve yaşam alanı yani eko sistem bütünlüğü ve korunması gereği ve tehlike altında olduğu yıllar önce beynime kazındı. Karadeniz sahil yolu talanı bizi denizimizden kopardı. Onun için deniz dolgusunda gerekli taş ocakları yıkım ve talanı bizi deremizden kopardı. O derede yıkanır, serinler yüzerdik. Yüzmeyi derede öğrendim. İlk derede yüzdüm.. Aynı zamanda yüzmek ve kana kana akan suyu içmek ne büyük bir zevktir. Derede yüzen kolay kolay boğulmazmış.

Hidro elektrik santral yani kısaca HES bu cennet doğamıza son darbeyi de vuruyor. Tekniğine projesine kurallara uygun HES lere bir diyeceğim yok. Hem bizim oralarda mikro HES her yerde yapılabilir. Su değirmeni gibi. Akar su çok olduğundan nerede ise her evin arazisinde su değirmeni vardır. Zamanında köylüler desteklense idi tüm Karadeniz vadilerinde on binlerce mikro HES/su değirmeni olurdu. Dünya bankasından dolarları devşirmek için HES yalanı ile doğa talanı yapanlardan nefret ederim. Amaç HES sözleşmelerini dünya borsalarında satmak ve düşük faizli enerji kredileri kapmak. Bizim şark kurnazları için biçilmez bir kaftan gibi dağlardaki su kaynaklarının kullanım hakkı da yıllarca onların oluyor. Geleceğimiz için büyük bir tehlikedir bu..

İşte bu yüzden ellisinden sonra doğa ve yaşam savunucusu bir aktivist oldum. Ata yurdumun değerlerini ve topraklarını korumak için devletin gücü ile mücadele edeceğimi rüyamda görsem inanmazdım.

Evet milenyumda vatanımızı ve geleceğimizi devletin imkanlarını arkasına alanlardan korumak kurtarmak zorundayız. Gün gelecek temiz içilebilir sular petrolden çok pahalı olacak.

Emperyalist sermaye dolaylı yollardan yer altı ve yer üstü kaynaklarımızı aymazların yüzünden sömürmeye çalışmaktadır. Bu ayan beyan açıkça görünüyor. Yer altı ve yer üstü kaynaklar tüm milletimizin haklarıdır. Bunlar birkaç çapulcuya terk edilemez. ..

Şimdilik bu kadar, en iyi dileklerimi sunar, hepinizi saygı ve sevgi ile selamlarım. Sağlık ve esenlik dolu bir gelecek diliyorum.
Paylaş